29 Kasım 2012 Perşembe

13.hafta - Spinning & Spin it

Gün gün saymayınca günler daha hızlı geçer diyorlar. Öyle yapmaya çalışıyorum. Eskisi gibi (eskisi dediğim geçtiğimiz 2 hafta öncesinden bahsediyorum) gün gün 10+1, 10+2 … demeyip günleri sular seller gibi geçirmeyi hayal ediyorum.
Hamile kaldığımı anladığımdan beri ki biliyorsunuz çok erken (döllenmeden 2 günsonra) anlamıştım spora karşı temkinli yaklaşıyorum. Özellikle yazın artırdığım tempomun düşmesine hatta bitmesine mal oldu bana bu temkinli davranmak. Vur deyince öldürdüm anlayacağınız.

Yaklaşık 2 haftadır spor mpor hak getire. 1-2 gün yürürsem ne ala, o da işten eve, evden işe mesafesi günde 2.5 km etmez bile. Yetmez ki.

Dün enerjimin yüksek olduğu bir gündü, herhalde 12. den sonra enerjin artar dedikleri kadar var ki hakkatten kendimi çok zinde hissediyordum. Aptal aptal yürüyüş bandında hız ayarlamaya uğraşırken, bozdum niyeti girdim spinning dersine. Bir yandan içimde korku, bir yandan “yaa  bişi olmaaaaz” rahatlığı. Hoca ile anlaştık: arkada kimsenin motivasyonunu bozmadan, yavaş yavaş takılacam. Öyle de yaptım, rpm 100 ü geçmeden kendimi otur kalkla yormadan, abdominalleri çok sıkmadan, pedallarımı çok sertleşirmeden azcık terleyerek, nabzımı muhtemelen 90-100 bandında tutarak takıldım 45 dakika. Müzikler mix set gibiydi aslında şarkı şarkı olsa daha eğlenceli olabilir. Ama yine de gayet de iyi geldi, hafta da bir iki girersem yeter bana, kondisyon olur en azından. Akşam daha bir mutlu oldum. Hem yediğim püreden, snithselden, aşureden, çikolatadan utanmadım, hem bebişe oksijen gönderdim bol bol. 

Yarın 12. haftayayi bitiyoruz! 12/4 = 3 aylık hamileyim dostlar. hatta ben ona kısa yolda “4. ayın içindeyim” derim valla.

18 Kasım 2012 Pazar

11. hafta Dogumgunleri


Hamilelik takvimi denilen birşey var. Bir kere ay ay değil, hafta hafta ilerliyor bu takvim. 10+1 olduğunda içini bir heyecan kaplıyor mesela, şimdi 10 haftalık mı hamileyim 11. haftalık mı? Bu bir ikilem galiba. Doğum 40 hafta suruyor ve 15 Haziran 40+1′e geldiğine göre demekki 11 hafta denmesi daha doğru.  Bugün itibariyle 10 hafta bitti bile, 11 den gün alıyorum canım :)

Bebişin kalbini duymanın ve hareketlerini görmenin heyecanı 2-3 daha götürür bizi sonra rutine bağlarız diye düşünüyorduk. Ama öyle olmayağını söyleyebilirim. Aramızda inanılmaz bir dinamik ve huzur yarattı bu küçük minik kuş. Onu düşündüğümüzde veya konuştuğumuzda ikimiz de de anlamsız bir surat ifadesi ve kocaman bir sırıtış. Ah meğer nerelerde aramışız mutluluğu, huzuru, içimizdeymiş.

10+1 ‘de Özgür’ün kız arkadaşı Gözde’nin doğumgünü kutlaması vardı. 1 haftaönce Ozan’ın doğumgününde yaptığım gibi sabahında kendimi yormayacak akşam çok yemeyecek ve alkol almayacaktım. Plan buydu en azından. Gündüz hiç bir şey yapmayarak plana uymaya başladım. yemek konusunda beynimde kendimi sınırlandırsam da elimde olmayan şekilde saldırı modundayım. Hiç böyle iştahlı olmamıştım, en kilolu olduğum zamanlarda bile. Bir yandan yemek diyorum hani sonrası için ağırlaşma, bir yanım da bebeğine yazık değil mi ye ya da yaaa çok yemedim ki normal diyor. Kararsızlık var :)

Akşam ROOK’a gittik saat 10 sularında. Mekan eh denilebilecek, dekorasyonundan müşterilerine kalitesi belli olsa da gruplara ayrılmış yemek odalarından oldum olası hoşlanmam, etrafa bakabilmek, insanları izleyebilmek daha sosyal en azından böyle dış kapının mandalı olduğumuz gruplarda. Neyseki Boran ve Sinem geldi de kendi aramızda takıldık, yoksa grubun bizi aralarına katmak gibi bir emeli olduğunu hiç düşünmedim.


Yemek sonrası müzikle birlikte aşağıya indik. Mekan ciddi anlamda küçük, hatta küçük değil dar. Benim gibi 10 haftalık gebe için oldukça bunaltıcı oldu haliyle. Dışarısı kalabalık, ısıtıcılardan ısınmış ve sigara içinler için de uygun. Yoruldun mu sandalyeye koyuveriyorsun popuyu, garsonları da kafalamışım alkolsuz mojitolar ayağıma geliyor. Oh daha ne isteyim derken, anlıyorum ki ayık kafa en sevdiğin müzikler bile çekilmiyor. Eve gitmek ayaklarını uzatmak, filmini dizini izlemek, kitabını okumak ve uyumak istiyorsun.

İşte al sana çocuklu hayata hazırlık. Öyle de yaptık 01.30da ayrıldık, hiç de içimizde kalmadık, dönerken eve gayet mutluyduk. Halsizlik yok, alkolden baş kıç mide ağrısı, 100lerce lira harcamış olmak, sabahları bulmak, yürüyememek, uyuyamamak ya da sızıp kalmak yok. Ertesi günün nimetlerini saymıyorum bile. Oylesine güzel ki. İşte böyle bir haftayı daha geçirdik, hep derlerdi saçma gelirdi, ama şimdi ne kadar doğal geliyor “biz” demek.

14 Kasım 2012 Çarşamba

10. hafta - Cifte Mutluluk

Bu haftanın en güzel iki olayı vardı aslında. Tabiî ki bebeğin kalbini duymamızdan bu yanda 3 hafta geçtiği için 10. hafta kontrolleri. 14 Kasım’da Ozan’la birlikte gittik doktora. Ozan biraz sakin ve gergindi, hala sorun olabileceğini düşünüyor herhalde, bu da beni biraz gerse de ilginç bir şekilde evham yapmıyorum.

Normalde telaşe müdürü olan ben, içimde hep iyi hislerle bebeğimi bekliyorum, aklıma hiç kötü bir şey getiremiyorum bile. Ultrasonda bebeği kıpırdar görebilmek için kezban önerilerine başvurarak küçük tatlılar yedim.

Ve bingo! Küçücük elleri, kolları, ayakları, koca kafasıyla bebiş tüm neşesi ile kıpır kıpırdı. Allahım işte bu inanılmazdı! Ozan da ben de heyecandan ve sevinçten ne yapacağımızı ne diyeceğimizi şaşırdık. Hakikatten tarifi zor ve müthiş bir duyguymuş. Çok mutlu olduk haliyle. Sonrasında doktorla biraz süreç üzerine konuştuk. 1 gün önden gidiyormuş minik kuş ama bana cinsiyet sormayın dedi. İçimden erkek geçse de biraz daha bekleyeceğiz, ama az kaldı. 5 Aralık’ta 12+5 için ikili test randevusu verdi. Şunu da bi atlatalım da kız da olsun erkek de farketmez artık. Sonrasında arabada hala heyecandan kıvranırken Ozan’ın terfi haberini almak, işte çifte bayram buna denir. Hatta derler ya “bebek kısmeti ile gelir?” Öyle mi oldu acaba? Umarım benim de terfim olur da işte ozaman göbek adını Şans mi koyarız Kısmet mi bakacagız :)

Akşam annemler de biraz daha temkinlilerdi, en azından “aaaay kız olsun” demediler. Bu hamilelere şuncacık deneyimime dayanarak “sorulmaması” gerekenlerle ilgili ayrıca bir yazı yazacağım. Yeminle korkuyorum söylemeye sırf bu cümleler kurulmasın diye.

13 Kasım 2012 Salı

10. hafta - Bebek ve Arabasi

Haftasonu yaptığım araştırmalardan biri de bebek araç gereçleriydi. Her ne kadar karnı burnunda hamileler ve taze anneler bu kategoride araştırma içi çok erken olduğunu söylese de, işte içimdeki araştırmacı zihniyet durmadı, kısacası deli dürttü.

Öncelikle bu konuda açık ara çok cahilmişim. Annelik serüveninde herşeyde tek bir tip var sandığım gibi bebek arabası denilen nanenin de bir model olacağını düşünecek kadar safmışım, evet marka çoktur ama model tektir.  Öyle olmadığını anlamadam, sürekli yan tab’de okuduğum her yeni edavatı “bu da neymiş?” diye arattıktan sonra evet anladım.

Kış bebeği için port bebe (küçük yatak gibi bir şey), yaz bebeği için sling (bez kanguru), kanguru, ana kucağı, ev tiği ana kucağı, travel sistem bebek arabası (buna port bebe, 6 aydan itibaren koltuk ve araç koltuğu takılabiliyor), araç koltuğu, baston puset, park yatak, hasır beşik, salıncak, aktivite halısı, karyola… bunlar gözüme çarpanlar, kesin bir düzine kadar daha çarpmayan vardır.

Bir kere minik kuş haziranda doğacak, haliyle bazı şeyler eleniyor. Öncelikle port bebeye bence gerek yok 1-2 ay içinde yatar sonra hareketlenir. Arabasız belki içine koy otobüs, metrobüs dolan ama bir zahmet el kadar bebekle toplu taşımaya binmeyim. Sling tatlı durmakla birlikte ben korkarım öyle boynuma takıp gezemem gibime geliyor. Kendim yolda yürüken aman düşecek miyim, kapkaça mı kurban gidicem diye kasıla kasıl yürürken bi de 3-5 kilo arası bi top ile dolanamam herhalde. Kanguru şirin gelse de yine de at arabaya dolandır daha cazip geliyor ama belki ozan için alabilriim, karar vermedim.

Gelelim bebek arabasına. Evet kesinlikle travel sistem alacağım. Biraz büyük heybetli ama çooook güzel duruyorlar :) belki 1 yaşından sonra daha kolay açma kapamalı olan baston modellerden olabilir hani tek başıma çıktığımda rahat açar kaparım, ama ilk 1 sene babasız bir yere gitme niyetim yok. Allah göstermesin yolda minişe bir şey olur tek başıma olmasın bari. Araçlarımız için araç koltuğu da alınacak, ev tipi ana kucağı da şart. Park yatak çok pratik duruyor durmasına ama aile büyükleri (burda dominant olan annem olacaktır) aman onun kızı mobilya almış, bu dandik duruyor ne gerek var, kizim alsana bir mobilya adam gibi diyerek buna karşı çıkacak, o yüzden hiç araştirmıyorum bile. Hasır sebep belki yatak odam için alabilirim, çok kullanılmıyor diyorlar ama yan odamı çocuk odası yapmaz isem alırım yaparsam gerek duymam kendi yatağına koyarım diye düşünüyorum.

Travel sistem bebek arabalarında yaptığım araştırma sonucu şu şekilde, Dikkat edilmesi gereken önemli noktalar (bu maddeleri araştırdıkça artırılabilirim):

- Bebeğin belinden ve omuzlarından gelen 5 noktalı emniyet kemerine sahip olmalı.
- Arabanın içi yumuşak ve dolgulu kumaşla döşenmiş olursa, hem bebek rahat eder hem de çok terlemez.
- Özellikle benim minik yaz sıcağına doğacağı için önemli, ayrıca yıkanır ve silinir olmalı ayrıca arabanın hareketi sırasında sarsıntıyı en aza indirmek için tekerlekler çok küçük olmamalı
- Arabanın puset ayarlanabilir olmalı. Bebeğin uyuma oynama oturma gibi ihtiyaçlarını karşılarken 3–4 pozisyonda kullanılabilmelidir. Çocuğun uyuyabilmesi önemli.
- Arabanın çift yönlü kullanılabilmesi hem görüntü açısından çok şirin hem de kullanışlı. Hem anne ile ilk zamanlar bağı koruyor hem de Güneşli veya rüzgârlı havalarda bebeğin yönünü çevirmek faydalı olacak.
- Tek ayakla ya da elle ayarlanabilen frenler kullanım kolaylığı sağlıyormuş, ben elle kontrolden yanayım.
- Arabanın mutlaka güneş ve rüzgâr için bir tentesi olmalıdır. Tentesinde pencere olsun diyenler var bebeği kontrol etmek için, mantıklı ama o kadar gerekli mi bilemedim.
- Ebeveyn itme kolunun yüksekliği ayarlanabilir olması önemli, annem 1.60, ben 1.70, baba 1.85 olunca
- Arabanın önünde mutlaka koruyucu bir bar olmalı, çocuk atlamasın yola, ayrıca ayakaltındaki bar da olmasa rahat yürür süren
- Bebek arabasının bebek için ayak destek yerinin ayarlanabilir olmalı
- Arabanın altındaki sepetler veya fileler bebişin ve bizim yaptığımız alışveriş eşyaları için olmazsa olmaz bence, yoksa kollar kopar.
- teknik bir bilgi, amortisörlü bebek arabaları kaldırım, merdiven vs. çıkarken ve inerken sarsılmayı azalttığı için önemli.
- Kolay açılıp kapatılabilmesi öenmli aslında, tek başıma bebeği ilk zamanlarda pek çıkarmam desem de yine de lazım olacak. Hem çocuğu hem arabayı zor olabilir.
- Garantisi ve servisi, yedek parçası da çok önemli.
- Araba bagajına sığmalı, evde koyacak yeri hazır olmalı (işte bu bizim küçük ev için sorunlardan biri!) ama araba bagajında da bırakılabilir tabi aksamları, ama işe onla git gel olur mu valla bilemedim şimdi.


Tabii bu araştırmaları video izleyerek taçlandırdım ve youtube’dan hemen hemen tüm markaların tanıtımlarını izledim. Akrobatik hareketlerle tek elle açıp kapamalar, hemen katlayıp koymalar falan biraz ütopik geldi ama alışınca el pıt pıt olur diye düşünüyorum. Bir gidip yerinde denemek lazım, hatta doğumdan önce alınacaksa maket bebekle falan, yok sonra alınacaksa (ki bu bir fikir ayrılığı anneler arasında) bebekle birlikte deneyip almak mantıklı.

Öne çıkan alternatifler – tabii güzelleri pahalı bmw ya da clio almak gibi bir şey:
-stokke xplory
-concord –neo

-bugaboo -camelon
-bugaboo - bee
-jane -rider
Bu listeyi elbette ben yapmadım, yapanlardan derledim topladım, ama anladığım kadarıyla (dedim yaa daha araştırmaların başındayım) dünyada ilk en iyi bebek arabası kategorisinde, birçok ünlü ve anne tarafındansa referanslı.

-Stokke xplory Koltuk yükseklik ayarı ile anne-çocuk iletişimi, eğilmeden kullanım ve mama sandalyesi olarak da kullanılabiliyor olması en önemli özellik. Kanyon’da bir magazada ve Joker'lerde satıldığını gördüm hatta fiyatını şöyle bir alıcı olmayan gözle sordum. 6 ay öncesi için puseti ayrı alınca fiyat çıkıyor 3,500 lere, ikinci el araba gibi, ! Ancak ya kampanya yakalanir alinir ya da yurtdışından. Ama belikli çok ağır ve hantal bir araç.  Kapandiginda kocaman oluyor, ne bagaja sigar ne eve. O yuzden bunu kafadan eledik.
-Concord -neo Almanya uretimli, manevra da en iyisi seçilmiş, amortismanı da iyiymiş, araç giderken yaylanıyor. İç konfor ve şase malzemesi oldukça kaliteli duruyor. Kol uzaması yok ama ön ve geri ayarı ile halledilir, boylarımız arasında 40 cm yok sonuçta. Kol tutma yerleri tek parca,, bu faydalı olabilir başkalarında görmedim. Çocuğun onunde guvenlik bari ve ayak uzatma yeri ayarlı bi de puset yatıyor, çok şirin bir görüntü oluşturmakla kalmıyor ayrıca bebişe konfor işte. Fiyatları da bana çok aşırı değil yani bebek için ben 2.000 tl gözden çıkardım. Bir de çocuksuz evde yayıldık senelerce ama çocukla gündüz gezmesi çok yapılacak gibi. Tek kafama takilan araba iyi guzel hos ama agir hantal. Sirf kasasi 12-13 kg ana kucagı ile al sana 17-18 bi de tosun olursa 10-15 cocuk. Nasil tasincak bu araba? Cok begensem de seni alamayacagim Concord Neo.
-Bugaboo Cameleon bu da Alman markası, özellikle Bebeğim dergisinde her ay reklamı var, ayrıca ünlülerin tercihiymiş. Doğrudur, çok şık ve dikkat çekici bir havası var. Gizem bundan almış, bana görüntüsü havalı gelse de biraz hantal geldi, ozellikle o tekerler sanki off road ralliye katilacagiz. Bir de tabii bunlar da çok pahalı ve ayrı ayrı satılanlardan.
- Bugaboo Bee  iste budur araba. Kucuk, konforlu, basit, kolay. Hersey en sade seklinde. ivir zivir yok. Minik ama suspansiyonlu tekerlikler, cikintisi olmayan kasasi, kolay ac kapa, 7 kusur kilo. Ama fiyat 2,000 lerde iviri ziviriyla. Bundan alma ihtimalim yuksek.
-Jane Rider Bunu henüz araştırmadım ama Concord neo’ya benziyor, görüntüsü sik ama populer degil iste. Kahretsin biz burjuvalar :)

Şimdilik bu kadar ama araştırmalarım devam edecek! Bu arada Canim C.S fotografta Bugaboo Cameleon kullanıyor.

7 Kasım 2012 Çarşamba

9. hafta - Ya Emmezse


Şimdi hafta hafta hamilelik güncesi tutayım dedim ama inanır mısınız hiç hamile gibi değilim, yani hayatımda bir değişiklik yok. Dolayısıyla her yerde kolaylıkla bulunan “hamileliğinizin 9. haftasında siz nasılsınız bebeğiniz nasıl?” gibi internet bilgileri de vermek istemediğim kendime özel bişeyler yazayım hatıra kalsın dediğim için yazacak birşeyim olmayınca yazamayacağımı farkettim.

Kamer bana hamilelikle ilgili herhangi bir kaynak okumadığını, hatta nasil beslenmesi gerektiğini bile bilmediği icin 22 kilo aldığını söylemişti. Benimse hamile olduğumu öğrendiğimde ilk yaptığım sey hemen hamile kitaplarina sarilmak oldu.  Ama bir iki tanesini karıştırınca hep aynı şeylerin yazılı ve kuralların çok belirgin olduğunu öğrendim. Heryerde gebelerin beslenme düzeni, sporun önemi, cinsel yaşam ve günlük aktivitelere yönelik bilgilerden gına geldi, ezberlerdim diyebilirim. Bir tek şu ikili üçlü test olaylarına çok girmedim, zamanı gelince evham yapmayı planlıyorum.

Bloglara bakayım diyorum ama herkesin hikayesi farklı. Kiminin midesi bulanıyor, kimisi başını yataktan kaldıramıyor. Kadınlar kulubune bakayım diyorum her gün bir kanama, düşük, riskli durum haberi, sürekli bir bebişlerimizi Allah bağışlasın ah vaahları, hakkatten çok bunaltıcı. En iyisi mi dedim doğuma az kala ve hemen sonrasında beni neler bekliyor onları okuyayayım, biraz öğreneyim. Öylelikle ben de doğum öncesi ve doğum sonrası, bebek bakımına yöneldim, tıpkı Kamer gibi (umarım 22 kilo almam) !

Normal doğuma sıcak bakmamı sağlayacak makaleler okudum. Anne ile bebek arasındaki bağ, vucudun kendini yenilemesi, doğum sonrası sıkıntı ve stresin azalması…Bunlar normal doğumun cezbedici yönleri. Sanırım son ana kadar normal doğum diye devam edeceğim, son zamanlarda eğer ki çok korkarsam ya da bir fiziki sorun varsa (bebeğin ters durması, kordonun dolanması, suyun çok azalması, bebeğin tosun olmadı gibi) o zaman sezeryandan yana hakkımı kullanacağım.

Özellikle emzirmek konusu çok ilgimi çekti. Emzirmek gördüğüm (videolar izledim) ve okuduğum kadarıyla çok da kolay bir şey değil. Ver memeyi ağzına emsin dursun değil gibi.

Bir kere sütün gelecek mi? Gebeliğin ilk haftalarından itibaren gögüslerin şişmeye başlaması içlerinin süt olmadı ve başının rengi koyulaşarak doğum sonrasına hazırlanması gerekli. Benimkilerde valla bir değişiklik yok, çok hafiften şiş gibi ama regl öncesi gibi, sütyenlerde herhangi sıkma yok mesela.

Bir de doğumdan önce herhalde 1-2 ay evvelinde gögüs ucune krem sürmek gerekiyor ki sonradan tahriş olmasın, işte bu bende o olabilir. Zaten oraya krem buraya yağ banyodan sonra 10 dakika ritüleimiz olacak, bi de hamile kendine bakmıyor derler. Eger is isten gecer ve gogus ucunda emmekten dolayı yara, kanama, asınma, tahris olustuysa; gogus ucunun sutyene teması inanılmaz can acıtacağı icin bu durumda da gogus kalkanı ya da gogus pedi kullanmak gerekiyor. Boylece sut kazalarının da onune geciliyor ve sut de birikiyor gayet mantıklı aslında.

Bebek dogar dogmaz ilk bir saat icinde emzirmek gerekiyor diyorlar. Hatta ilk gelen süt eski zamanlarda atılırken şimdi çok faydalı olduğu için ziyan edilmemesi öneriliyor. Tüm annelerin ortak sıkıntısı “sütün yetmiyor mu?” cümlesi. Neden bu kadar takarlar elalemin dediğine bilmem. Ama bu el gün olmayıp kayın valide, görümce yani kısacası erkek tarafı olunca cinler tepeye çıkabilir. Ben de olsam “alın çok biliyorsanız siz emzirin” ya da “ben veriyorum yemiyorsa ben ne yapabilirim?” derim herhalde. Ama sinirlerimin tepeme çıkacağı kesin.

Başka sıkıntılara da hazır olmak lazım tabii. Aile büyükleri (annem ve bilimum torun sahibi ya da 30-40 yıl önce bebek bakmış arkadaşları) abuk subuk yemekleri ağzıma tıkarak süt artırtma çözümleri üretmesi içten bile değil! Şu gaz yapar yeme, bu bebeğe zararlı içme, şu azaltır aman ha sakın.  Emzirme bunalımı yaşamamak elde değil. Memelerin birinin büyük diğerinin küçük kalmaması için küçük notlar alan var, gunde 12 sefer yapıldıgını dusununce bu aktivitenin  bu biraz utopik, kadın kadınlıktan çıkıyor bir de not mu düşecek?

Bir de bebeğin memeyi alıp almaması, hadi aldı diyelim emip emmemesi, emzirirken beslenmeye dikkat edilmesi, çalışmaya başlandığında nasıl emzirileceği bunlar hep bir muamma. Bu konuda okuncak çok şey olmasına rağmen herhalde yaşamadan anlayamayacağız, hedefim 1-1.5 yaşına kadar emzirmek ama bakalım neler olacak.

Bu haftanın kayda değer olayı, salı akşamı Güler ve Hande ile buluşup onlara hamile olduğumu söyledim. Şaşırdılar, şok oldular, inanamadılar ama sevindiler tabii :) Hiç benden beklenmeyen bir durummuş, hani istemiyormuşum, hani hiç düşünmüyor muşum gibi klasik bu konuda ne düşündüğümü hiiiiç bilmeyen arkadaş yorumları yaptılar.

E bir ben biliyordum bir de Allah diye boşuna söylememişler, hem “istiyorum, istiyorum da istiyorum” diye reklam yapmaya hiç gerek duymadım. Böylesi daha güzel. Bu hafta biraz stresli ve sıkıntılı geçti, özelikle annemle çok gerildik. Sanırım en çok naz yapabildiğin kişi bi de karakteri dışında zorlama alttan aldığı için daha çok sinirlenmeme neden oluyor. Sakin olmak lazım biliyorum, %90 zamanda da sakinim, arada geliyor tabii aman olsun o kadar hamilelik sendromu da yaşamazsak hiç anlamayacağız hamile olduğumuzu.

1 Kasım 2012 Perşembe

8. hafta pardon 6. yil - Ben/O/Bebek



İlk defa İzmir’de sonbahar tatilini bu kadar uzun geçirdik. Genelde 3-4 gün ve gece kalırız. Yazlık almaları ile birlikte kalış süremiz de arttı ama yazdı; içeri disari, denize gitme, güneşlenme, herkes bir köşede nasıl geçti anlamazdık. Bu sefer biraz uzun geldi. Son gün özellikle herkes elinde bir alet (iphone, ipad, gazete, tv kumandası) köşesinde kendi halindeydi.

Bir de hamilelikten heralde biraz evimde yatağımda uzanayaım yatayım, dinleneyim istedim. Cuma-Pazartesi arası da kesintisiz bu istediğimi gerçekleştirdim diyebilirim.Yatakta sağdan sola, soldan sağa, çaprazdan düze kalkmadan yattım diyebilirim.

8. haftanın 3 günü tatil 4 günü iş olunca çok çabuk geçti.  Sadece eskiye nazaran daha evcimen olduk.  Haftaiçleri zaten evdeydik ancak sporu da boşladık. Hem uyku hali hem acaba bisi olur mu endisesi. Spinning yapamayacagim kesin de yurume yuzme tembel sporlari da bana keyif vermiyor.

Haftasonları da en az bi gece genelde çıkardık ancak bebiş haberini aldığımızdan beri sadece bir gece sinemaya gittik. Aslında bana kalsa, ben hamileyim hasta değilim haliyle dışarı da çıkarım, eğlenebilirim de. Hatta şimdi çıkmazsam karnım burnumda nasıl çıkacağım?

Ama babası herhalde alkol, sigara gece klubü ortamında çok kalmamı istemiyor (bana birşey olacağından değil sıkılıp etrafıma da sıkıntı vereceğimden sanırım – eh birazcık haklı). Şimdilik şikayet etmesem de bu ev hali hatta hapsi beni biraz bayabilir ilerleyen dönemlerde. Aslında yapılması gereken benim programları yapmam o zaman hem istekli, hem sağlıklı hem de motive olduğumu gösterebilirim.

Bu hafta ağrım, sızım, bulantım, gazım, mide ekşimem vs. hiç biri olmadı. Hafif akşama doğru bir şikinlik (çorapların sıkması, sütyenlerin acıtması, ayakkabının akşama doğru vurması gibi) dışında bir şikayetim yoktu. İştahım açık, özellikle tatlı krizlerini zor atlatıyorum. Kilom 55-55.5 civarında hafiften bir göbek çıkıyor gibi, ama gazdan belli, bebek 2 cm bile yok kimi kandiriyorum :)

Bu haftanın en önemli olayı 29 Ekim bayramında bizim minik kuşun babası (büyük bebiş, ilk göz ağrım) ile 6. yılı doldurmamızdı. 6 yıl önce bugün tanıştık, hemen  birbirimize aşık olduk. İlk haftalarda onunla evleneceğimi biliyordum! Çocuk belki bu hayallerde bu seneye kadar yoktu ama şimdi nasıl oldu bi görseniz, çok daha güzel çok! 8. hafta ve 6. yilimiz kutlu olsun (miz'li yaptik ettik konusmasina girmeyecegimi yemin ettim dostlar, duyan uyarsin nolur!)