Hamilelik takvimi denilen birşey var. Bir kere ay ay değil, hafta hafta ilerliyor bu takvim. 10+1 olduğunda içini bir heyecan kaplıyor mesela, şimdi 10 haftalık mı hamileyim 11. haftalık mı? Bu bir ikilem galiba. Doğum 40 hafta suruyor ve 15 Haziran 40+1′e geldiğine göre demekki 11 hafta denmesi daha doğru. Bugün itibariyle 10 hafta bitti bile, 11 den gün alıyorum canım :)
Bebişin kalbini duymanın ve hareketlerini görmenin heyecanı 2-3 daha götürür bizi sonra rutine bağlarız diye düşünüyorduk. Ama öyle olmayağını söyleyebilirim. Aramızda inanılmaz bir dinamik ve huzur yarattı bu küçük minik kuş. Onu düşündüğümüzde veya konuştuğumuzda ikimiz de de anlamsız bir surat ifadesi ve kocaman bir sırıtış. Ah meğer nerelerde aramışız mutluluğu, huzuru, içimizdeymiş.
10+1 ‘de Özgür’ün kız arkadaşı Gözde’nin doğumgünü kutlaması vardı. 1 haftaönce Ozan’ın doğumgününde yaptığım gibi sabahında kendimi yormayacak akşam çok yemeyecek ve alkol almayacaktım. Plan buydu en azından. Gündüz hiç bir şey yapmayarak plana uymaya başladım. yemek konusunda beynimde kendimi sınırlandırsam da elimde olmayan şekilde saldırı modundayım. Hiç böyle iştahlı olmamıştım, en kilolu olduğum zamanlarda bile. Bir yandan yemek diyorum hani sonrası için ağırlaşma, bir yanım da bebeğine yazık değil mi ye ya da yaaa çok yemedim ki normal diyor. Kararsızlık var

Akşam ROOK’a gittik saat 10 sularında. Mekan eh denilebilecek, dekorasyonundan müşterilerine kalitesi belli olsa da gruplara ayrılmış yemek odalarından oldum olası hoşlanmam, etrafa bakabilmek, insanları izleyebilmek daha sosyal en azından böyle dış kapının mandalı olduğumuz gruplarda. Neyseki Boran ve Sinem geldi de kendi aramızda takıldık, yoksa grubun bizi aralarına katmak gibi bir emeli olduğunu hiç düşünmedim.
Yemek sonrası müzikle birlikte aşağıya indik. Mekan ciddi anlamda küçük, hatta küçük değil dar. Benim gibi 10 haftalık gebe için oldukça bunaltıcı oldu haliyle. Dışarısı kalabalık, ısıtıcılardan ısınmış ve sigara içinler için de uygun. Yoruldun mu sandalyeye koyuveriyorsun popuyu, garsonları da kafalamışım alkolsuz mojitolar ayağıma geliyor. Oh daha ne isteyim derken, anlıyorum ki ayık kafa en sevdiğin müzikler bile çekilmiyor. Eve gitmek ayaklarını uzatmak, filmini dizini izlemek, kitabını okumak ve uyumak istiyorsun.
İşte al sana çocuklu hayata hazırlık. Öyle de yaptık 01.30da ayrıldık, hiç de içimizde kalmadık, dönerken eve gayet mutluyduk. Halsizlik yok, alkolden baş kıç mide ağrısı, 100lerce lira harcamış olmak, sabahları bulmak, yürüyememek, uyuyamamak ya da sızıp kalmak yok. Ertesi günün nimetlerini saymıyorum bile. Oylesine güzel ki. İşte böyle bir haftayı daha geçirdik, hep derlerdi saçma gelirdi, ama şimdi ne kadar doğal geliyor “biz” demek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder